Deniz kenarında büyüdüyseniz, denizle aranızda farklı bir bağ olur ve bunu gerçekten sadece yaşayan bilir. Hayatın en çok sıktığı, üzdüğü anlardan keyiften uçtuğum, içimin kıpır kıpır olduğu anlara kadar hepsinde kendimi deniz kenarında bulmam olası. Dün akşam güneşi denizle birlikte batırırken aklımdan geçenleri sakladım bu sabah yazmak için. Kırmızı gökyüzüyle, maviliklerin üzerinde giden bir teknenin görüntüsüne eşlik eden çocuk kahkahaları içimi kıpırdattı ve yine titreyen hücrelerle birlikte aklımda en keyifli anların fotoğrafları…
Bir süper kahraman olsaydın hangisi olurdun sorusu bana çok keyifli gelir. İnsanların karakteriyle sinematik bir yaklaşımla tanışmak çoğu zaman eğlenceli oluyor. Hoş yüzeysel cevaplar gelse de asıl cevaplar genelde filmlerin detaylarında saklı oluyor. Bunlara bir de IronMan veya Batman süper kahraman mı tartışması eklenince, oh mis. Herkesin süper güç anlayışı da farklı olabiliyor tabi, bana sorarsanız hangisi olurdun diye; hayatındaki kırılmadan sonra bambaşka bir bakış açısına gelmiş, kadim bilgiler ve mistik sanatlarla kendini geliştirmiş Dr.Strange olur cevabım.
Doktorluğa ilgisi çocukluk yaşlarında başlayan Stephen Strange, kız kardeşinin geçirdiği kaza ile birlikte bu seçimi konusunda artık daha da kararlıdır. Kız kardeşini kaza sonucunda kaybettikten sonra bu hırsıyla üniversiteyi başarıylarla bitirip ardından mesleki hayatında da önemli çalışmalara imza atmaya devam etti. Bütün bu yaptıkları Strange’in egosunu ve kibrini kontrol edilemez bir hale getirdi. Duyguları olmayan bir cerrah olarak ciddi anlamda zengin oldu.
Yine bir kaza sonucu hayatında daha büyük bir kırılma yaşayacaktı. Geçirdiği araba kazasından sonra ellerini kullanamaz hale gelen Doktor, farklı çalışmalarda bulunması istenmesine rağmen gururuna yenik düştü ve hiçbirini kabul etmedi. Bütün servetini tedavi olma yolunda harcayıp hala bir çıkış yolu aradıktan sonra çözümü uzaklarda bulacaktı. Tibet’te bir büyücünün kendisini iyileştirebileceğini öğrendikten sonra son parasıyla da orada Hocası olacak Ancient One’ın yanına gitti. İlk başta egosu ve kibri yüzünden öğrenci olarak kabul edilmemesine rağmen kendini kadim bilgiler ve mistik sanatların ışığındaki yolculuğa adayarak Sorcerer Supreme ünvanını alıp Dünya’nın Yüce Büyücüsü olarak gerçekliği korumaya başladı.
Strange’in hikayesinde açıkçası benim için çok etkileyici ve kendimden parçalar bulduğum yerler mevcut. Oldum diye zannettiğim yıllarda aslında yolun başında bile olmadığımı görüp, sonrasında kendimi bambaşka bir yolculuğa adama kararım 2015 yılına denk geliyor. İlk defa meditasyon ile tanışıp ardından kendimi iletişim üzerine geliştirdiğim süreç, hem kendimi daha iyi anlamamı hem de ifade süreçlerinde kendimi aktarmakla karşıdakini anlama noktalarında çok faydası oldu. Hikayenin en güzel benzerliklerinden birisi ise lise yıllarımda arkadaşlarımın, onların hayatlarını olumlu etkilediğim için taktıkları Oz Büyücüsü lakabımdaki büyücülük serüveni. Büyü var mıdır, yok mudur tartışılır ama insanları olumlu etkilemek bir gerçek.
Egonun bir düşman olarak anlatıldığı bir Dünya’da, onu yenmek gibi bir yaklaşımın ne kadar işlevsel olduğunu tartışmak gerekiyor. Yenmenin bir savaş sonucunda gerçekleşmesi, aslında yendim dediğin anda neyi, nasıl ve gerçekten yenebildiğini mi sorgulamalı insan. İnsanı insan yapan noktalardan birisi olan egonun, bir parçası değil de düşmanmış gibi yaklaşılması insanın kendini yormasından başka bir şey getirmeyecektir. Önemli olanın kabullenmek gibi yoğun bir yolculuktan geçmesi ve herkesin kendini özel saydığı Dünya’da, aslında herkesin özel ama aynı olduğunu da idrak etmek gerekiyor.
İdrak demişken, kendi yolculuğumda Ustam dediğim insandan öğrendiğim anlayışın 3 aşaması geliyor direkt aklıma. Anlayış yolculuğuna çıkarken birine, bir şeye karşı öncelikle onu sevebilmekle başlıyor her şey. Burada yüzeysel bir sevgiden değil de derinden gelen, kayıtsız, karşıdakini olduğu haliyle sevebilmekten bahsediyorum. Bir sonraki adımda karşımıza sezgi çıkıyor. Yine mistisizmde, kadim öğretilerde de yer bulan ve kelime anlamı sezme yetisi olan sezgi bize; gerçeğin dolaysız ve içgüdüsel bir şekilkde kavranması yeteneğini veriyor. Son noktada ise anlayışın vazgeçilmezi idrak. Tamamen psikolojik bir süreç olan ve anlama yeteneği anlamına gelen, sürecin içerisinde amaç olarak erişmeyi ve ulaşmayı hedefleyen bir kavram. An’laştık mı?
Daha öncelerinde söz konusu bile olmayan, bilenlerin kapalı kapılar ardında kullandığı, kullananların farklı şekillerde değerlendirildiği kadim öğretiler bugün birçok farklı alanda bize ne kadar etkili olduklarını gösteriyor. İlk meditasyon yapmalısın artık Ozan dendiğinde; meditasyon ne, m’sinden anlamam diye tepki veren ben pandemi sürecinde günlük meditasyon süremi 3 saate kadar çıkarttım diyebilirim. Burada söz konusu şeyin aslında meditasyon değil de, madde ile mana arasındaki ilişkiyi kurmak olduğunu belirtmeliyim. Dün ne dedik, bilgelik peşinde. Peki sen bir süper kahraman olsan hangisi olurdun?