Yeni hisleri tanımakla geçiyordu Eylül…
Hiç bilmediğim, ne anlama geldiğini yeni yeni keşfettiğim, yepyeni hisler…
Hisler yeni evet biliyorum ama bunu sebebi aslında ben yeniyim. İnsan kendi yeni olunca da haliyle baktığı yerle gördükleri bütünüyle değişiyor. Tam alıştım tamam artık diyorsun, hayat seni bütün yeniliklerin içinde yeni bir şey ile tanıştırıyor. Hoş zaten son 4 senedir hayat dediğimiz öğretmen bana çok kesin konuşmamayı öğretti, gerçi bunu söylerken de kesin konuşuyorum ya ama olsun.
Kalbimdeki kıpırtıyla yaşamaya devam ederken başka bir pencere açıldı hayatımda. Kıpırdanma demek de az gibi geliyor ama yine söyleyeceğim zaten onu anlatmaya kelimeler yetmiyor. Bu açılan pencere 26 yıldır sürdürdüğüm ve 7.senesinde başka bir seviyeye geçiş yapan Abilik kariyerim ile alakalıydı. 28 Eylül birçok şeyin değiştiği ve yine birçok şeyin başladığı tarih olarak aile defterimizde yerini aldı.
2 haftadır ziyadesiyle yoğun hislerle dolu bir süreçti. Zaten böyle de olmalıydı… Kalbimde olan, benle olan ve benden olan insanlarla alakalı hislerin hayatımda büyük bir yeri var. Her şey olağan, normal ya da sıradan gelen bana; söz konusu benim için özel insanlar olunca bütün kurallar yeniden yazılıyor. Ki öyle de olmalı, demiştim…
98 yılında Orçun ile ilk defa karşılaştığım Abilik hissi, yıllar sonra Arda ile daha da yoğunlaşırken hayatımın neredeyse tamamında etkisini hissettiriyordu. Beni çok yakından izleyen gözlerin olduğunu bilmek hiç bitmeyen bir tiyatro oyununu en özel seyircilere oynamak gibi bir şey, evet halen oynuyor ve biliyorum ki hayatımın sonuna kadar devam edecek. Tarifi mümkün gibi görünse de yaşarken bambaşka şeyler oluyor.
İnsan ilişkilerinin bir formülü olduğunu pek düşünmüyorum. Birkaç adım uzaktakilerle kurduğumuz ilişkilerde elbette bazen planlar, programlar, stratejiler yapıyoruz ama söz konusu en yakındakilerse alma verme dengesiymiş, biraz da banaymış vs hepsi lafügüzaf. Çünkü anlamsız… Sevdiğin insana bir şeyler verebilmek, onlar için bir şeyler yapabilme şansı bence muhteşem ve kesinlikle kullanılması gereken bir şey. Bir insan sevdiklerine dair adımlar atmıyorsa, bunu göstermiyor ya da hissettirmiyorsa ben orada bir şeylerin yanlış gittiğini düşünürüm.
Ebeveynlik, hayat arkadaşlığı, dostluk, kardeşlik işte tam olarak bu insanların bulunduğu kategoriler. O özel insanların tamamı önemsenmeli, değer verildiği hissettirilmeli ve gösterilmeli… En azından benim hayatımda böyle, geriye kalanın ne düşündüğünü de pek önemsemiyorum.
2 harika adama abilik yapıyorum. Kendi karakterleriyle, bakış açılarıyla, düşünceleriyle, yaptıklarıyla kısacası bütün varoluşlarıyla çok özeller. Onları belki sonra uzun uzun anlatırım ya da belki bir gün podcastime konuk olurlar, daha keyifli olur. Kardeşlerimle birçok insanın anladığı ya da bildiği kardeşlik-abilik kavramlarının ötesinde bir bağımız olduğundan eminim. Bu yüzdendir ki o bağ 28 Eylül’deki değişimde etkisini bolca hissettirdi.
Bugünden itibaren hayatımızdaki akış belli ki değişiyor. En küçüğümüz Arda da artık üniversiteye başlıyor ve bugün ikisi de okullarına dair yola çıktılar. Başarılarıyla gurur duyarken bundan sonrasında da daha neleri başaracaklarını çok merak ediyorum. Boynuzlar kulağı çoktan geçti zaten o ayrı bir konu, önemli olan daha nereye kadar gidecekleri. Hepimizin hayalleri ve planları var ama bu arkadaşlar bazen benim de kestiremediğim şeylerin altına imza atıyorlar. Açıkça söylemeliyim ki buna şahit olmak paha biçilemez.
Bugünden itibaren ne sıklıkla bir araya geleceğiz fiziken bilmiyorum… Sizi yolcu ettikten sonra en çok bunu düşündüm. Sizleri şimdiden çok özledim. Hayat bize farklı şeyler sunarken biz yine her zaman olduğu gibi bedenen olmasa bile bütün enerjimizle birbirimizin yanında olmaya devam edeceğiz, bundan eminim. Bugüne kadar yaşamınıza tanık olmak büyük bir onur, gurur ve şans… Her zaman her yerde hikayelerinizi anlatırken büyük heyecanlar duydum ve bundan sonrasında da mutlaka böyle olacaktır. Dilerim sizlere istediğiniz, hayal ettiğiniz ve ihtiyacınız olan bir abilik yapabilmişimdir ve yine dilerim ki bunu devam ettiririm.
Yaşamın akışının yönü her birimiz için farklı yönlere değişirken, kesişmiyor gibi görünse de birbirini güçlendiren şekilde devam edecek. Hayat inişli çıkışlı anlarla bize gelse de her ihtiyacımız olan anda abiler ve kardeşler mutlaka orada olacak. Bir değil 3 kişilik düşündüğümüz anlarda hayatın güzelliklerini hep paylaşacağız. Sizden bahsetmek çok keyifli kardeşlerim ama sabahları size seslendiğim ses tonuyla şu satırları hep hatırlamanızı istiyorum…
“….
Bu geçit işte böyle dar, eğri;
Ey sevinçli yolcu, sen geç, yürü.
Sen bu konakta kalma, sıçra, atıl,
Bir ışık kervanı bul ve katıl.
Gez, dolaş, gör düşüncelerin evrenini,
—Her zaman yukarı, her zaman ileri! —
Can atarak, güçten ve yaşamaktan
Ne bulursan al, bırakma: bilim, sanat.
Güven, özen, yüreklilik, umut,
Hepsi gerekli bu yurda, hepsi yararlı…
Bize bol bol ışık kucakla, getir.
Düşmek çevreyi görmemektendir.
Hoşça kal, ey sevimli yolcu! Gecen,
Gündüzün her zaman yüzün gibi şen,
Temiz ruhun kadar güleç olsun,
Geçtiğin yer çiçek, çimen dolsun…
Hoşça kal, ey onurlu yolcu! Hayat
Bir karış yol; ama olaylar, yokuşlar,
Onu her gün biraz büker, uzatır…
Ey sevinçli yolcu, gün kısadır,
Gece arasıra korkunç olur; fakat
Sen yürekli, çalışkan ol. En sessiz
Yolculuk uykudur. Büyük kuşlar
Yenecek dalga değil kasırga arar.
….”
Tevfik Fikret’in oğlu Haluk’u Glasgow’a gönderirken yazdığı bu şiirin tamamını okumak isteyen olursa da buraya bırakıyorum.
Söylenecek söz çok ama yapılacak da çok…
Devam beyler!