An’laşmak için İletişimin 3 Kuralı

Son zamanlarda hayatımızdaki hak ettiği önemi giderek kazanan bir kavram var; anlaşmak. Bugüne kadar eksikliği o kadar fazla olmalı ki artık gündelik hayatımızın ya da iş hayatlarımızın her alanında kendisi fazlasıyla anmaya başladık. Anlaşamayan çiftler, müşteriler, çalışanlar, partnerler… Listeyi kesinlikle uzatabiliriz ama konuyu uzatmak gibi bir hedefim yok, hazırsanız başlayalım.

İletişim kelime anlamı olarak, duygu ve düşüncelerin akla uygun bir şekilde başkasına aktarılmasına deniyor. Anahtar kelimelere dikkat; duygu, düşünce, akıl, aktarma. Bir iletişim süreci başladığı andan itibaren iki tarafın da sorumluluğundadır. İşteş bir eylem, yani ortak veya karşılıklı, olmasından kaynaklı olarak bu sorumluluk tamamıyla iki tarafın bireysel olarak kendilerine aittir. Temelde insanın ya da markanın kendisini bilmesiyle başlayan kaliteli iletişim, ilerleyen aşamalarda bu kalitesini kendini ifade edebilmesi ve karşıdakini de anlayabilmesiyle devam ettirebilir.

Her geçen gün pratik bilgiyi, eşyayı, insanı ya da yöntemi daha fazla seviyor ve kullanmayı seçiyoruz. Bu bir yandan işlevsel gibi görünse de konunun derinliklerini kaçırmayı da olası hale getiriyor. Şimdi biz hem derinlerden gelen felsefesiyle hem de pratikliğiyle bütün iletişim süreçlerimizi kolaylaştıracak ardından da kalitesini arttıracak bir yaklaşımla iletişimi 3 prensip üzerinden değerlendirelim.

Açık

Ne söylediğimiz, nasıl söylediğimizin yanında anlamını yitirebilirken bazen de söylerken tam olarak söylemek istediğimizi aktaramama durumunu yaşıyor olabiliriz. Bu konunun temelde yatan sorunları bilinçli ya da bilinçsiz olarak ayrışabilir. Nasıl yani? Bazen söylemek istediklerimizi söyleyememizin sebebi ya da asıl söylenmesi gerekenlerin bir türlü dile gelmemesi bilinçaltıdaki temel engellerden kaynaklıdır, bazen ise bulunduğumuz yeri korumak ya da korku gibi farkında olduğumuz hislerle asıl olanları söylememeyi seçeriz. Olması gereken ise hissettiklerimizi ya da düşündüklerimizi açık bir şekilde ifade edebilmektir.

Net

“Ama ben öyle dememiştim” ya da “sen beni yanlış anladın” gibi geri dönüşleri aldığımız bir iletişim sürecinde söylenilenlerin iki taraf açısından farklı yorumlandığını görürüz. Ardında yatan sebepler yine bilinçaltı, korkular, kaygılar olabileceği gibi bireyin kaos yaratma isteği de olabilir. Niyetin iyi ya da kötü olması kaosun yaratılmak istemesindeki en büyük etkenlerdir. Böyle bir karışıklığın önüne geçebilmek için, karşımızdaki ya da biz iletişimde aktarılanları kendine göre çevirmemesi adına bütün sınırlarını belirli bir şekilde net olarak ifade edilmelidir.

Samimi

Her ne kadar toplumun büyük bir kesimi insanlığın sadece akıl ve mantıktan ibaret olduğunu söylese de yine bu söylemleri ortaya çıkartan bilimin ortaya koyduğu her şeyin bir frekans olduğu gerçeği bizlere insanın aslında hisleri yorumlayan bir düşünce yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Frekansların algılanıp, görülüp, duyulup ya da hissedilip ardından beyinde yorumlandıktan sonraki hallerine duygu diyoruz ve evet bir iletişim sürecinde yaydığınız enerji fazlasıyla hissedilir. Etkili bir iletişim süreci yaratmak için söylemlerdeki samimiyeti ve içtenliği göz önünde bulundurmak gerekmekte.

Sonuç olarak baktığımızda söylenilenlerin açıkça ifade edilmesi, sınırlarının net bir şekilde belirlenmesi ve bütün sürecin samimi bir şekilde idare edilmesi bir iletişim eyleminde en pratik yöntemlerden birisidir diyebiliriz. Mutlaka farklı teknikler ve yaklaşımlar mevcuttur ancak bu zamana kadar bütün bireysel ve kurumsal iletişim süreçlerimde kullandığım 3 prensip benim için gayet işlevseldi. 3 prensibi kullanırken üslubunuz ayrı bir önem taşımaktadır. Bazen fazla açıklık, çok sert bir netlik ya da gereğinden fazla samimiyet işleri tam tersine döndürebilir. Bu da ancak iletişimde karşı tarafa dair bir anlayışla mümkündür.

An’laştık mı?